Fetih Suresi

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden
11.41, 8 Kasım 2024 tarihinde Turker (mesaj | katkılar) tarafından oluşturulmuş 52348 numaralı sürüm
Gezinti kısmına atla Arama kısmına atla

Önceki Sure: Muhammed SuresiKur'ânHucurat Suresi: Sonraki Sure

Bu sureyi Fetih suresi okuma sayfasında mealiyle beraber okuyabilirsiniz

Fetih ile ilgili maddeler için Fetih (Tavzih) sayfasına gidin

Fetih (الفتح) Suresi Kur'ân-ı Kerim'in 48. suresi olup Muhammed ve Hucurat sureleri arasında yer alır. 1. ayette geçen “fethan mübînen” (apaçık bir fetih, büyük fetih) ibaresini bazı alimler Hudeybiye Antlaşması ile tefsir ederken bazıları Hz. Peygamber’e verilen nübüvvet ve İslâmiyet, Asr-ı saâdet’teki bütün fetihler, gerçekleşecek olan Hayber veya Mekke’nin fethi gibi önemli gördükleri hususlarla da tefsir etmişlerdir. Sûre içinde “fethan karîben” (yakın fetih) ifadesi iki yerde (âyet 18, 27) geçer ve bunun Mekke’nin fethedileceğine dair bir işaret olduğu kabul edilmektedir. Gördüğü bir rüya üzerine Peygamberimiz hicretin 6. yılında sahâbeleriyle umre için Mekke’ye doğru yola çıktı. Umreye izin vermeyen Mekkelilerle Müslümanların siyasî varlığını kabul eden ve on yıl gibi uzun bir zaman savaş yapılmayacağı için İslâmiyet’i yaymaya imkân sağlayan Hudeybiye Antlaşması imzalandı. Ardından müslümanların Medine’ye dönüşü sırasında Feth sûresi nâzil oldu. Müslümanlar arasında sefer sırasında ve savaş boyunca bu sûrenin okunması adet olmuş, hatta savaş aletleri ve zırhlar üzerine bu sure yazılagelmiştir. Müslümanların okudukları dua mecmualarında Yasin, Mülk ve Amme gibi surelerin yazı sıra Fetih suresi de sıklıkla yer alır. Peygamberimiz bu surenin kendisi için dünyadan ve dünyadaki her şeyden daha kıymetli olduğunu söylemiştir (Buhârî).[1]

Bediüzzaman öğle namazlarından sonra bu aşri okumuş ve talebelerine tavsiye etmiştir. Bediüzzaman bu surenin sonundaki ayetlerdeki ihbar-ı gaybîye dair 7. Lem'a namında bir risale telif etmiştir.

Risale-i Nur'da Fetih Suresi ve ayetleri hakkındaki dersler:

  • Bediüzzaman Kur'an'da Kur'an lafzının (kelimesi) İsra ve Kamer Surelerinden başlayan bir tevafuk silsilesi içinde olduğunu keşfettiği gibi Resul lafzında da o kelime ile en ziyade münasebettar olan Muhammed ve Fetih surelerinde Fetih 29 ayetinden başlayarak altı tevafuk silsilesi bulunduğu keşfetmiştir. Bu silsilelerde 29 ayette yer alan 160 Resul kelimesini listelemiştir. Bu kelimelerin hizaları pek az inhiraf dışında birbirine tevafuk eder. Kur'an'ın hakikatlarının hakiki tefsirleri olan Risale-i Nur'un Peygamberimizin 300'den fazla mucizesinden bahseden Mu'cizat-ı Ahmediye Risalesi de (19. Mektup) o zat-ı nuraniden (Peygamberimizden) istifade edip mu'cizane bir keramete mazhar olmuştur. "Resul-i Ekrem" ibaresi yüzlerce defa tekrar edildiği halde pek nadir istisnalar dışında satırlarda aynı hizalarda tevafuk etmiştir.
  • Fatiha suresinde ت, ك, س harfleri 3'er defa geçer. ت üç defasıyla (1200) sene kadar Kur'an'ın galibane vaziyetine işaret ve ondan sonra âlem-i küfrün galebesine îma eder. "Biz sana doğrusu apaçık bir fetih ihsan ettik." mealindeki Fetih suresinin 1. ayeti, Nasr suresi ve Kevser suresi de 1200 küsur cifri makamlarıyla bu manaya parmak basar. İzahı Rumuzat-ı Semaniye'dedir.
  • Eski zamanın Savunma Bakanlığı bugünün İstanbul Üniversitesi olan binanın ön yüzünde yazılı olup sonradan mermerlerle kapatılan "Biz sana doğrusu apaçık bir fetih ihsan ettik." mealindeki Fetih suresinin 1. ayeti ile " Ve sana şanlı bir zaferle yardım eder." mealindeki Fetih suresinin 3. ayeti 1950'den sonra yeniden ortaya çıkartılınca Bediüzzaman bunun Kur'an hattına yeniden izin verilmesine, Risale-i Nur’un takip ettiği maksadına bir vesile ve Üniversitenin ileride bir Nur Medresesi olmasına işaret olduğunu Emirdağ Lahikası 1'deki bir mektubunda söyler.
  • Bediüzzaman 7. Lema'da Fetih suresinin 29. ayetindeki gaybi işaretleri izah ederken sahabeyi överken makamca en büyük bir mükâfatın vaad gerekirken "mağfiret (af)" kelimesinin kullanılmasının gelecekte sahabeler içinde fitneler vasıtasıyla mühim kusurlar olacağına işaret ettiğini, Fetih suresinin 2. ayetinde geçen "Böylece Allah, senin geçmiş ve gelecek günahını bağışlar." mealindeki ibare ile ilgili olduğunu, surenin başında Peygambere müjde-i mağfiret ve âhirinde sahabelere mağfiret ile müjde ettiğini söyler.
  • Fetih suresinin 2. ayetinde ve daha başka pek çok ayette geçen "Sırât-ı Müstakîm" (Dosdoğru yol) mealindeki ibarenin bu dehşetli ve fırtınalı asırda o doğru yolu şaşırtmayacak bir surette en başta gösteren Risale-i Nur olduğuna dair işaretler mevcuttur.
  • Fetih suresinin 5. ayetinde ve daha pek çok ayette (Kur'an'da toplam 40 ayette) bazen cennetlikler bazen de cehennemlik için kullanılan "Hâlidîne Fîhâ (Ebedâ)" ([Orada] ebedi kalırlar) ifadesinin izahına ve ayrıca kafirlerin sınırlı dünya hayatını kafir olarak geçirmelerine karşılık cehennemde daimi kalmalarının Allah'ın hikmeti açısından uygun olduğu ve Allah'ın merhametine aykırı olmadığının izahına dair bahisleri topluca bu sayfada okuyabilirsiniz.* Fetih suresinin . ayetinde geçen "" mealindeki ibarenin kapsamlı bir izahı Fetih'dedir.
  • 7. Şua'da Hakimiyet bahsinde Fetih suresinin 4. ve 7. ayetlerinde geçen "Göklerin ve yerin orduları Allah'ındır." mealindeki ibarenin askerlik manasını ihsas eden temsiline göre zerre, bitki ve hayvan taburlarından tâ yıldızlar ordusuna kadar Allah'ın ordularındaki şahane kanunların cereyanlarının Allah'ın mutlak hakimiyetine delâlet ettiği bahsi geçer.
  • Muhakemat'ta Kur'an'ın en mühüm maksadının çoğunluğu oluşturan halkın (avamın) irşadı olduğu, avamın hakikatın tam kendisini çıplak göremediğini ve bu yüzden Kur'an'ın ifadelerinin onların alıştıkları tarzda olduğu izah edilir ve buna misal olarak Fetih suresinin 10. ayetinde geçen "Allah'ın eli onların ellerinin üzerindedir." mealindeki ibare verilir.
  • 7. Lema'da Sure-i Feth’in sonundaki üç ayetin (27., 28. ve 29. ayetler) içerdiği yedi nevi ihbar-ı gaybî izah edilir. 27. ayetin işaretleri: (1) Gerçekleşmeden önce Mekke’nin fethedileceği, (2) İslâm aleyhinde gibi zannedilen Hudeybiye Antlaşmasının aslında manevi bir fetih ve çok fetihlerin anahtarı olduğu, (3) Bu ayetler indiğinde Mekke, Kureyş ve Arap yarımadasındaki bedevi kavimlerin çoğu düşman olmasına karşın müslümanların ilerde emniyetle Kâbe’yi tavaf edecekleri; 28. ayetin işareti: (4) O zaman 100'er milyon inananı ve 50'şer milyon halkın bulunan büyük devletler mevcutken daha kendi küçük kabilesine karşı tam galebe edemeyen İslam'ın ileride umum dinlere galip ve umum devletlere muzaffer olacağını; 29. ayetin işaretleri: (5) Peygamberimizden sonra halife olacak Hz. Ebubekir, Ömer, Osman ve Ali'nin sırası ve önde gelen özellikleri, (6) (a) Sahabelerin Tevrat'taki vasıfları ve (b) Sahabeler ve tabiînden ibadette çok yüksek derecede olanların çıkacağı ve (7) (a) Sahabelerin İncil'deki vasıfları ve (b) o zaman sayıca az ve zayıf olan sahabelerin kısa zaman içinde çoğalıp büyük bir kuvvet kazanacağı ve haşmetli hükûmetleri kıskançlık içinde bırakacakları.
  • 15. Şua'da Fetih suresinin 28. ve 29. ayetlerinin nuruyla "Muhammedurrasulullah"ın şahitliğine dair yazılmış bir risaledir.
  • Fetih Suresinin 28. ayeti 63 harf olup Peygamberimizin ömrüne işaret eder.
  • Fetih Suresinin 29. ayeti Arapça'daki 29 harfin tamamı içinde geçen 2 Kur'an ayetinden birisidir (Diğeri Ali İmran 154). Barla Lahikasındaki bir mektupta bu ayette harflerin tekrarlanma sayısının Bedir, Uhud, Suffa, Rıdvan gibi meşhur tabakalarındaki sahabelerin adı o harf ile başlayanların sayısına tevafuk ettiği izah edilir.
  • Sahabelerden bahseden 29. ayetin bir tefsiri Sahabeler hakkındaki 27. Söz'dür.
  • Peygamberimizin 300'den fazla mucizesinden bahseden 19. Mektup on dokuz nükteli işaretlerle 28. ve 29. ayetlerdeki büyük hakikatin bazı lem’alarını gösterir.

Bilgiler

İsminin Anlamı ve Kaynağı: İsmini ilk âyette geçen “feth” kelimesinden alır. Burada “fethan mübînen” (apaçık bir fetih, büyük fetih) terkibinde yer alan kelime sûre içinde “fethan karîben” (yakın fetih) şekliyle iki yerde daha geçmekte (âyet 18, 27) ve bunun Mekke’nin fethedileceğine dair bir işaret olduğu kabul edilmektedir.

Diğer İsimleri:

Kur'ân'daki Sırası: 48

Kur'ân'daki Yeri: 26. cüz, 510. sayfa

Mekkî/Medenî: Medenî[1]

Nuzül (İnme) Sırası: 111

Kendisinden Önce Nazil Olan Sure: Cuma Suresi

Kendisinden Sonra Nazil Olan Sure: Maide Suresi

Nuzülü (İnme) Hakkındaki Bilgiler: İslâmiyet’in bir devlet müessesesine ve askerî güce sahip bulunduğu Medine döneminin ikinci yarısında Hudeybiye Antlaşması’nın hemen ardından, Hz. Peygamber ve ashabı Medine’ye dönerken yolda nâzil olmuştur.[1]

Uzunluğu: 4,3 sayfa

Ayet Sayısı: 29

Satır Sayısı: 64

Kelime Sayısı: 560 (Rumuzat-ı Semaniye)[2], 560[3]

Harf Sayısı: 2.400 (Rumuzat-ı Semaniye)[4], 2.479[3]

Fasıla Harfleri: Elif

Bölüm (Ayn Durakları) Sayısı: 4

Secde Ayeti: -

Allah lafzı sayısı (Besmele hariç): 39

Rahman ismi sayısı (Besmele dahil): 1

Rahim ismi sayısı (Besmele dahil): 2

Rab ismi sayısı: -

İçinde Kur'an kelimesi geçen ayetler: -

Hizb-ül Kur'an'da Geçen Ayetler Listesi: Fetih Suresindeki Hizb-ül Kur'an Ayetleri (14 ayet)

Bu ayetleri okumak için: Hizb-i Azam-ı Kur'an, Fetih Kısmı

Münâcât-ül Kur'an'da İktibas Edilen Ayetler: 1., 2.-3., 4., 18. ve 28. ayetler (6 ayet)

Risale-i Nur'da Geçen Ayet Sayısı: 10 (Bkz. Fetih Suresinin Risale-i Nur'da Geçen Ayetleri listesi)

Risale-i Nur'da Tamamı Geçen Ayetler: 1., 3. 27., 28. ve 29. ayetler (Toplam 5 ayet)

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği

Fetih Suresinin sonundaki ayetlerdeki ihbar-ı gaybîye dair 7. Lem'a namında bir risale mevcuttur

İhtar: Lafz-ı Resuldeki nükte-i azîmenin beyanında yüz altmış âyet yazıldı. İşbu âyetlerin hâsiyeti pek azîm olmakla beraber; mana cihetiyle birbirini ispat ve tekmil ettiğinden, çok manidar olduğu için muhtelif âyâtı hıfzetmek veya okumak arzusunda bulunanlara bir hizb-i Kur’anî olduğu gibi; Kur’an kelimesindeki nükte-i azîmenin beyanında, altmış dokuz âyât-ı azîmenin derece-i belâgatı pek fevkalâde ve kuvvet-i cezaleti pek ulvidir. Bu da ikinci bir hizb-i Kur’anî olarak ihvana tavsiye edilir.

Yalnız Kur’an kelimesi, yedi silsile-i Kur’an’da mevcud olup umum o kelimeyi tutmuş, hariç iki kalmış. O iki de kıraat manasında olduğundan o huruç, nükteye kuvvet vermiştir.

Resul lafzı ise o kelime ile en ziyade münasebettar sureler içinde Sure-i Muhammed ile Sure-i Fetih olduğundan, o iki sureden çıkan silsilelere hasrettiğimizden, hariç kalan Resul lafzı şimdilik dercedilmemiştir. Vakit müsaade etse bundaki esrar yazılacaktır, inşâallah.

(29. Mektup)


Kur'an-ı Hakîm'de Lafz-ı Resul'ün zikir ve tekrarındaki esrarın bir ikisine işaret eder. Şöyle ki:

Nasıl ki Kur'an'da Lafz-ı Kur'an, Sure-i İsra ile Sure-i Kamer'den başlayan silsile-i tevafuk -birinci nüktede beyan edildiği vecihle- bir lem'a-i i'caziyeyi gösteriyor. Öyle de Lafz-ı Resul, Sure-i Muhammed ve Sure-i Fetih'te مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللّٰهِ dan başlayan o kelime ile bize ihtar edilen altı silsile-i tevafuk çok manidar bir surette bir sahife-i vâhide hükmünde olan mecmu-u Kur'an'da o altı silsile uzanmış birbirine bakıyor.

Nasıl ki âyât-ı Kur'aniyedeki hakaikin hakiki tefsirleri olan Risaletü'n-Nur eczaları içinde Mu'cizat-ı Ahmediye Risalesi, Lafz-ı Resul-i Ekrem yüzer defa tekrar edildiği halde pek nadir istisna ile gayet parlak bir tevafuku göstermekle menba-ı mu'cizat olan zat-ı risaletin bir unvanı olan Resul-i Ekrem kelimesi dahi o zat-ı nuraniden istifade edip mu'cizane bir keramete mazhar olmuştur.

Öyle de, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın ferman ve bürhan-ı risaleti olan Kur'an-ı Mu'cizü'l-Beyan'da Lafz-ı Resul tekrarının ve o lafzı tekrar eden âyetlerde mu'cizane surî ve manevî tevafukat var. Lafız birbirine baktığı gibi âyetler manaca birbirini o kadar kuvvetle ispat eder, tekmil eder. Dikkat eden kat'iyen anlar ki tesadüf işi olmadığı gibi fikr-i beşerin düşünüşü dahi olamaz.

İşte şu numune için Sure-i Muhammed ve Sure-i Fetih'ten başlayan ve risalet-i Muhammediyeyi gösteren silsilelerin birincisi Sure-i Fetih'teki مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللّٰهِ dan başlar. Yirmi dokuz âyette Lafz-ı Resul zikredilmiş. Birbiri üstünde bir satırda düşer. Yalnız hattın adem-i intizamından bazılarında az inhiraf eder. Âyetler dahi o kadar manidar birbirine bakar ki dikkat eden hayret eder.

(Rumuzat-ı Semaniye)


Lafz-ı Resul'deki nükte-i azîmenin beyanında yüz altmış âyet yazıldı. İşbu âyetlerin hâsiyeti pek azîm olmakla beraber mana cihetiyle birbirini ispat ve tekmil ettiğinden çok manidar olduğu için muhtelif âyâtı hıfzetmek veya okumak arzusunda bulunanlara bir hizb-i Kur'anî olduğu gibi... قُرْاٰنْ kelimesindeki nükte-i azîmenin beyanında altmış dokuz âyât-ı azîmenin derece-i belâgatı pek fevkalâde ve kuvvet-i cezaleti pek ulvidir. Bu da ikinci bir hizb-i Kur'anî olarak ihvana tavsiye edilir.

Yalnız قُرْاٰنْ kelimesi yedi silsile-i Kur'an'da mevcud olup umum o kelimeyi tutmuş. Hariç iki kalmış. O iki de kıraat manasında olduğundan o huruc, nükteye kuvvet vermiştir.

Resul lafzı ise o kelime ile en ziyade münasebettar sureler içinde Sure-i Muhammed ile Sure-i Fetih olduğundan, o iki sureden çıkan silsilelere hasrettiğimizden hariç kalan Resul lafzı şimdilik dercedilmemiştir. Vakit müsaade etse bundaki esrar yazılacaktır inşâallah.

(Rumuzat-ı Semaniye)


Hem Kur’an’ı tefsir eden ve bir kısmı otuz kırk hattâ yetmiş cilt olarak birer tefsir yazan yüksek zekâlı müdakkik binlerle mütefennin ulemanın, senetleri ve delilleriyle beyan ettikleri Kur’an’daki hadsiz meziyetleri ve nükteleri ve hâsiyetleri ve sırları ve âlî manaları ve umûr-u gaybiyenin her nevinden kesretli gaybî ihbarları izhar ve ispat etmeleri ve bilhassa Risale-i Nur’un yüz otuz kitabının her biri Kur’an’ın bir meziyetini, bir nüktesini kat’î bürhanlarla ispat etmesi ve bilhassa Mu’cizat-ı Kur’aniye Risalesi; şimendifer ve tayyare gibi medeniyetin hârikalarından çok şeyleri Kur’an’dan istihraç eden Yirminci Söz’ün İkinci Makamı ve Risale-i Nur’a ve elektriğe işaret eden âyetlerin işaratını bildiren İşarat-ı Kur’aniye namındaki Birinci Şuâ ve huruf-u Kur’aniye ne kadar muntazam, esrarlı ve manalı olduğunu gösteren Rumuzat-ı Semaniye namındaki sekiz küçük risaleler ve Sure-i Feth’in âhirki âyeti beş vecihle ihbar-ı gaybî cihetinde mu’cizeliğini ispat eden küçük bir risale gibi Risale-i Nur’un her bir cüzü, Kur’an’ın bir hakikatini, bir nurunu izhar etmesi; Kur’an’ın misli olmadığına ve mu’cize ve hârika olduğuna ve bu âlem-i şehadette âlem-i gaybın lisanı ve bir Allâmü’l-guyub’un kelâmı bulunduğuna bir imzadır.

(7. Şua)


Sual ediyorsunuz: Bazı rivayetlerde vardır ki “Bid’aların revacı hengâmında ehl-i iman ve takvadan bir kısım suleha, sahabe derecesinde veya daha ziyade efdal olabilir.” diye rivayetler vardır. Bu rivayetler sahih midir? Sahih ise hakikatleri nedir?

Elcevap: Enbiyadan sonra nev-i beşerin en efdali sahabe olduğu, Ehl-i Sünnet ve Cemaat’in icmaı bir hüccet-i kātıadır ki o rivayetlerin sahih kısmı, fazilet-i cüz’iye hakkındadır. Çünkü cüz’î fazilette ve hususi bir kemalde, mercuh racihe tereccuh edebilir. Yoksa Sure-i Feth’in âhirinde sitayişkârane tavsifat-ı Rabbaniyeye mazhar ve Tevrat ve İncil ve Kur’an’ın medh ü senasına mazhar olan sahabelere, fazilet-i külliye nokta-i nazarında yetişilemez.

(27. Söz)


İncil’de, İsa’dan sonra gelen ve İncil’in birkaç âyetinde “Âlem Reisi” unvanıyla müjde verdiği Nebi’nin tarifine dair: مَعَهُ قَضٖيبٌ مِنْ حَدٖيدٍ يُقَاتِلُ بِهٖ وَاُمَّتُهُ كَذٰلِكَ İşte şu âyet gösteriyor ki: “Sahibü’s-seyf ve cihada memur bir peygamber gelecektir.” Kadîb-i hadîd, kılınç demektir.

Hem ümmeti de onun gibi sahibü’s-seyf, yani cihada memur olacağını, Sure-i Feth’in âhirinde وَ مَثَلُهُمْ فِى الْاِنْجٖيلِ كَزَرْعٍ اَخْرَجَ شَطْاَهُ فَاٰزَرَهُ فَاسْتَغْلَظَ فَاسْتَوٰى عَلٰى سُوقِهٖ يُعْجِبُ الزُّرَّاعَ لِيَغٖيظَ بِهِمُ الْكُفَّارَ âyeti, İncil’in şu âyeti gibi başka âyetlerine işaret edip Muhammed aleyhissalâtü vesselâm sahibü’s-seyf ve cihada memur olduğunu İncil ile beraber ilan ediyor.

Tevrat’ın Beşinci Kitabının Otuz Üçüncü Babında şu âyet var: “Hak Teâlâ, Tûr-i Sina’dan ikbal edip bize Sâîr’den tulû etti ve Fâran Dağlarında zahir oldu.”

İşte şu âyet nasıl ki “Tûr-i Sina’da ikbal-i Hak” fıkrasıyla nübüvvet-i Museviyeyi ve Şam Dağlarından ibaret olan “Sâîr’den tulû-u Hak” fıkrasıyla, nübüvvet-i İseviyeyi ihbar eder. Öyle de bi’l-ittifak Hicaz Dağlarından ibaret olan “Fâran Dağlarından zuhur-u Hak” fıkrasıyla, bizzarure risalet-i Ahmediyeyi (asm) haber veriyor.

Hem Sure-i Feth’in âhirinde ذٰلِكَ مَثَلُهُمْ فِى التَّوْرٰيةِ hükmünü tasdiken, Tevrat’ta Fâran Dağlarından zuhur eden peygamberin sahabeleri hakkında şu âyet var: “Kudsîlerin bayrakları beraberindedir ve onun sağındadır.” “Kudsîler” namıyla tavsif eder. Yani “Onun sahabeleri kudsî, salih evliyalardır.”

(19. Mektup)


Sure-i Feth’in âhirinde

لَقَدْ صَدَقَ اللّٰهُ رَسُولَهُ الرُّؤْيَا بِالْحَقِّ لَتَدْخُلُنَّ الْمَسْجِدَ الْحَرَامَ اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ اٰمِنٖينَ مُحَلِّقٖينَ رُؤُسَكُمْ وَ مُقَصِّرٖينَ لَا تَخَافُونَ فَعَلِمَ مَا لَمْ تَعْلَمُوا فَجَعَلَ مِنْ دُونِ ذٰلِكَ فَتْحًا قَرٖيبًا

هُوَ الَّذٖٓى اَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدٰى وَدٖينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدّٖينِ كُلِّهٖ وَ كَفٰى بِاللّٰهِ شَهٖيدًا

مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللّٰهِ وَالَّذٖينَ مَعَهُٓ اَشِدَّٓاءُ عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَٓاءُ بَيْنَهُمْ تَرٰيهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِنَ اللّٰهِ وَ رِضْوَانًا سٖيمَاهُمْ فٖى وُجُوهِهِمْ مِنْ اَثَرِ السُّجُودِ ذٰلِكَ مَثَلُهُمْ فِى التَّوْرٰيةِ وَ مَثَلُهُمْ فِى الْاِنْجٖيلِ كَزَرْعٍ اَخْرَجَ شَطْاَهُ فَاٰزَرَهُ فَاسْتَغْلَظَ فَاسْتَوٰى عَلٰى سُوقِهٖ يُعْجِبُ الزُّرَّاعَ لِيَغٖيظَ بِهِمُ الْكُفَّارَ وَعَدَ اللّٰهُ الَّذٖينَ اٰمَنُوا وَ عَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْهُمْ مَغْفِرَةً وَ اَجْرًا عَظٖيمًا

olan üç âyet-i azîmeden on vücuh-u i’caziyeden yalnız ihbar-ı bilgayb vechinden sekiz ihbarat-ı gaybiyeyi beyan ediyor. Şu üç âyet, tek başıyla bir mu’cize-i bâhire olduğunu ispat ediyor. Tetimmesinde فَاُولٰٓئِكَ مَعَ الَّذٖينَ اَنْعَمَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ مِنَ النَّبِيّٖنَ وَ الصِّدّٖيقٖينَ وَ الشُّهَدَٓاءِ وَ الصَّالِحٖينَ وَ حَسُنَ اُولٰٓئِكَ رَفٖيقًا âyetinin mühim bir nükte-i i’caziyesini, Sure-i Feth’in âhirindeki âyetin aynı ihbar-ı gaybîsi nevinden, gaybî ihbarlarına işaret eder.

Hâtimesinde, Kur’an-ı Hakîm’in tevafukat cihetinde i’cazî nüktelerinden gayet parlak bir nükte-i i’caziyesini beyan edip Kur’an Fatiha’da, Fatiha Besmele’de, Besmele Elif Lâm Mim’de bir cihette dercedildiğini beyan ediyor.

(Fihrist, 7. Lem'a)


Mühim bir sırr-ı âyet:

Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan, mecmuu mu’cize olduğu gibi her bir suresi dahi bir mu’cize hattâ pek çok âyetlerin her birisi birer mu’cize veya bir lem’a-yı i’cazı gösterir bir tarzdadır.

Mesela, sahabeden bahseden âhir-i Sure-i Fetih olan âyeti ki مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللّٰهِ dan başlar, bütün huruf-u hecaiyeyi tazammun etmekle beraber, sahabenin tabakat-ı meşhuresinin ki Ashab-ı Bedir, Şüheda-i Uhud, Ashab-ı Suffa, Ehl-i Biat-ı Rıdvan gibi şöhretgir-i âlem tabakatın esmasının adedine işaret ediyor ve şu âyetten evvelki هُوَ الَّذٖٓى اَرْسَلَ رَسُولَهُ âyeti altmış üç harf olduğundan ömr-ü nebeviyeye işaret ettiği gibi bahsettiğimiz âyetle beraber Ashab-ı Bedir ve Suffa ve Uhud ve Ehl-i Beyt-i Nebevî’nin adedini gösterir.

İşte âhirdeki âyetin adedi iki yüz altmıştır. Ashab-ı Bedir, Şüheda-yı Uhud ile beraber, Bedir ile Uhud Şühedasından bulunan bir tek sayılmak hem isimleri bir olanlar bir sayılmak şartıyla iki yüz altmıştır.

Aynı âyetteki hurufat gibi Ashab-ı Bedir, Ashab-ı Suffa ile söylediğimiz şart ile beraber, iki yüz altmış dört eder. Âyetten dört fazladır ki Hulefa-yı Erbaa veya Hamse-i Âl-i Abâ’dan dördüne işaret vardır. Âyette her bir harfin ne kadar tekerrür ettiği ve Ashab-ı Bedir ve Uhud ve Suffa’nın esmasına ne derece muvafık adet göstermesinde, gelecek hurufata dikkat et:

Hemze lafzî 9, gayr-ı melfuzu 15 muvafık geliyor. 2 ث, 8 ت, 4 ب muvafık. 8 ج muvafık. 3 ذ, 6 د, 10 خ, 3 ح muvafık. 16 ر muvafık, 6 ز muvafık. Uhud ve Suffa’dan 7 س muvafık. Suffa’dan 2 ش muvafık. Suffa’dan 2 ص muvafık. Bedir’den 2 ض muvafık. Suffa’dan 3 ظ, 1 ط; Uhud’da Abâdile-i Seb’a, Hulefa-yı Selâse ع 10 muvafık. Suffa’dan 1 ق, 14 ف, 6 غ muvafık. Bedir’de 24 م, 34 ل, 6 ك muvafık. 16 ن muvafık. و 16; ه 12; ى 15 muvafık, 2 لا, elif 18 muvafık.

İşte şu hurufatın yarısı Ashab-ı Bedir ve Suffa ve Uhud’da muvafık gelmesiyle gösteriyor ki gayr-ı muvafık olanlar başka tabakatın adedine muvafıktır. Mesela, Ehl-i Biat-ı Rıdvan gibi tabakat-ı meşhureye.

Hem cây-ı dikkattir ki ثُمَّ اَنْزَلَ عَلَيْكُمْ مِنْ بَعْدِ الْغَمِّ اَمَنَةً نُعَاسًا âyetinde şu âyet gibi bütün huruf-u hecaiyeyi tazammun etmiş. Fakat bunun aksine olarak o hurufatın tekraratı acib bir tarz-ı münasebettedir. Şu âyet ise birbirine bakmıyor, kardeş kardeşine muvafık gelmiyor. Demek şu âyetteki hurufatın vazifesi, âyetin manasını teyid ederek bahsettiği sahabelerin esmasına bakıyorlar.

Evet, şu âyet-i kerîme cümleleriyle gösterdiği aynı hükmü yine kelimeleriyle, hurufatıyla aynı manaya işaret eder. Mesela, şu âyetin hurufatları Ashaba baktıkları gibi kayıtları da Ashabın sıfât-ı meşhuresine bakar. O sıfâtı göstermekle, o sıfât sahiplerine parmak basıyorlar.

Mesela وَالَّذٖينَ مَعَهُ daki maiyet-i hâssa, sohbet-i mahsusayı zikretmekle Ebubekiri’s-Sıddık’ın medar-ı fahri ve şöhreti olan maiyet-i hâssa ile başına parmak basıyor.

اَشِدَّٓاءُ عَلَى الْكُفَّارِ şiddet-i hamiyet-i İslâmiye ile küffara galebe-i kat’iyesi ile şöhret-şiar olan Hazret-i Ömer’i âyine gibi gösterir.

رُحَمَٓاءُ بَيْنَهُمْ şefkat-i rahîmane ile meşhur-u enam olan Hazret-i Osman-ı Zinnureyn’e parmak basıyor.

تَرٰيهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا kaydıyla, rükû ve secdede devam ve kesrette meşhur olan Hazret-i Aliyyü’l-Murtaza’ya işaret ediyor.

يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِنَ اللّٰهِ وَ رِضْوَانًا cümlesiyle Ehl-i Biat-ı Rıdvan’a, سٖيمَاهُمْ فٖى وُجُوهِهِمْ مِنْ اَثَرِ السُّجُودِ Ashab-ı Suffa’ya, ذٰلِكَ مَثَلُهُمْ فِى التَّوْرٰيةِ fukaha ve ulema-i sahabeye, وَمَثَلُهُمْ فِى الْاِنْجٖيلِ Ashab-ı Huneyn ve Fetih, Uhud ve Bedir’deki sahabelerin namdar yiğitlerine işaret ettiği gibi enbiyadan sonra benî-Âdem içinde en yüksek, en namdar, en mümtaz olan sahabelerin medar-ı rüçhaniyetleri, menşe-i imtiyazları ve maden-i meziyetleri olan secaya-yı sâmiye ve ahlâk-ı âliye ve muamelat-ı gâliyeye o mezkûr kayıtlar ve sıfatlarla işaret ediyor.

O kayıtlarla diyor ki: Sahabelerin halka karşı vaziyetleri, düşmanlarına şedittirler ve dostlarına ve mü’minlere rahîmdirler. Cenab-ı Hakk’a karşı rükû ve secdede kemal-i itaattedirler. Her işlerinde Cenab-ı Hakk’ın rıza ve fazlını kasdederek kemal-i ihlastadırlar.

Hem sahabelerin ilimde ve amelde ve siyasette ve askerlikte gösterdikleri fevkalâde metanet ve terakki ve sebat ve tefevvuku, maziden Tevrat ve İncil’i işhad ederek mu’cizane ve müstakbelden ibadet ve cihad vazifesinde hârikulâde hareketleri ihbar ederek mu’cizane mazi ve müstakbelde iki ihbar-ı gaybiye ile sahabelerin i’cazkâr ahvalini haber vermekle, şu âyette bir lem’a-yı i’cazı gösterir ve âyetin daha başka çok işaretleri vardır. İzahı uzun olduğundan ve ihatamız nâkıs ve elimiz kısa bulunduğundan kısa kestik.

İşte madem şu âyet hem cümleleri hem kelimeleri hem hurufatıyla ayrı ayrı vazifeleri gördükleri halde, mana-yı maksudun etrafında toplanıp ona bakıyorlar. Acaba bilmediğimiz ve beyan etmediğimiz, şu âyetin daha çok esrar-ı acibeyi câmi’ olduğu anlaşılmaz mı?

(Barla L.)


Size bu defa Sure-i Feth’in âhirine ait ve onun münasebetiyle اُولٰٓئِكَ مَعَ الَّذٖينَ اَنْعَمَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ مِنَ النَّبِيّٖنَ وَ الصِّدّٖيقٖينَ وَ الشُّهَدَٓاءِ وَ الصَّالِحٖينَ âyetine dair beyanatı ve Minhac-ı Sünnet namındaki Lem’a’da اِلَّا الْمَوَدَّةَ فِى الْقُرْبٰى sırrına dair muhakematı, nasıl buluyorsunuz? Kardeşin Hüsrev ile sen, Şeyh-i Geylanî’nin keramat-ı gaybiyesinin bütün parçalarıyla bir nüsha yazıp Hulusi Bey’e gönderseniz iyi olur. Âsım Bey’e de onlar bütün gitmelidir.

(Barla L.)


Sâlisen: Sabri’nin mektubunda, tevafuklu yazdığı Mu’cizat-ı Kur’aniye ve Risale-i Nur hakkındaki istihracı bizi fevkalâde mesrur eyledi. Hasan Âtıf’ın bize yazdığı şaşaalı ve cazibedar Mu’cizat-ı Kur’an’ı esas yapıp sair risalelerde, i’caz-ı Kur’an’ın nüktelerine dair mebahisi ona zeyller şeklinde ilhak ettik, güzel bir surete geldi.

Ezcümle: Âyetü’l-Kübra’nın Kur’an’a dair On Yedinci Mertebesi, Yirminci Söz ve Sure-i Feth’in âhirki âyetin mu’cize olduğuna dair Yedinci Lem’a ve Fihriste’nin Rumuzat-ı Semaniye’ye dair mühim parçaları ve Kenzü’l-Arş’ın iki nüktesi gibi parçalar o zeyllere girmiş. Aynen Mu’cizat-ı Ahmediye’nin zeylleri gibi parlamış. Nurlar santralı Sabri, o yazdığı güzel Mu’cizat-ı Kur’aniye’yi inşâallah onlarla tam güzelleştirir.

(Kastamonu L.)


El-Hüccetü'z-Zehra'nın kısaca fihristesi

...

Üçüncü kısım: Namazdaki Fatiha'nın mânevî emriyle ve

اَشْهَدُ اَنْ لاَ اِلٰهَ الاَّ اللّٰه

hakikatının feyziyle İkinci Kısım yazıldığı gibi, namaz içindeki teşehhüdde dahi

وَ اَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدًا الرَسُولُ اللّٰه

cümlesinin delâletiyle ve mânevî ihtarıyla ve Sûre-i Feth'in âhirinde

هُوَ الَّذِى اَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدَى وَدِينِ اْلحَقِّ

ilâ âhir.. olan ve beş mucize-i gaybiyeyi gösteren büyük âyetin nuruyla Üçüncü Kısım yazılmıştır. Bu kısmın tafsilâtı ve senetli hüccetleri Zülfikâr Mecmuasında ve Arabi Hızbü'n-Nûriyye'de mevcuttur. Bu risale dahi yalnız muhtasar üç işaretle, nev-i beşerin Üstad-ı Âzamı (A.S.M.) ve en büyük Peygamberi (A.S.M.) ve kâinatın Fahr-i Âlemi (A.S.M.)

لَوْلاَكَ لَوْلاَكَ لَمَا خَلَقْتُ اْلاَفْلاَكَ

hitabına mazhar ve hakikat-ı Muhammediyesi (A.S.M.), sebeb-i hilkat-i âlem olan Peygamberimiz Efendimizden (A.S.M.) bahisle yazılmıştır.

(Fihrist (Şualar))


Bir zaman, Kur’an’ın mu’cizelerini ararken; Risale-i Nur’da, hususan İşaratü’l-İ’caz tefsir-i Nurî’de ve Rumuz-u Semaniye’de beyanları gibi Sure-i Feth’in âhirindeki âyette dört beş mu’cize ve ihbar-ı gaybîyi, hattâ اَلْيَوْمَ نُنَجّٖيكَ بِبَدَنِكَ cümlesinde bir tarihî mu’cizeyi, hattâ çok kelimelerinde müteaddid i’caz lem’alarını ve bazı harflerinde mu’cizane nükteleri bulduğum bir zamanda, namazda Fatiha’yı okurken نَعْبُدُ نَسْتَعٖينُ deki “nun”un bir mu’cizesini bana bildirmek için bir sual kalbime geldi:

(15. Şua)


Namazdaki Fatiha’nın manevî emriyle ‌اَشْهَدُ اَنْ لَا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ‌ feyziyle İkinci Kısım yazıldığı gibi; namazdaki teşehhüd dahi ‌وَ اَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللّٰهِ‌ cümlesinin diliyle, manevî ihtarıyla ve Sure-i Feth’in âhirinde

هُوَ الَّذٖٓى اَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدٰى وَدٖينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدّٖينِ كُلِّهٖ وَ كَفٰى بِاللّٰهِ شَهٖيدًا

مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللّٰهِ وَالَّذٖينَ مَعَهُٓ اَشِدَّٓاءُ عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَٓاءُ بَيْنَهُمْ … الخ

beş mu’cize-i gaybiyeyi gösteren büyük âyetin nuruyla üçüncü kısmını yazmaya –şimdi beyanına iznim olmayan– üç sebep için mecbur oldum. Tafsilatını, izahatını, senetli hüccetlerini risalet-i Muhammediyeye dair Zülfikar Mu’cizat-ı Ahmediye ve Arabî Hizb-i Nurî’ye havale edip yalnız gayet muhtasar, kısacık üç işaret ile Arabî Hizb-i Nurî’nin hülâsasının bir hülâsası ve tesbihatta tekrar ettiğim kelime-i tevhid ile daimî virdim bir tefekkür-ü Arabî olarak burada yazılan risaleciğinin مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللّٰهِ şehadetine dair parçanın bir nevi tercümesi, İkinci ve Üçüncü İşaret’te yazılacak.

(15. Şua)

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler

İlgili Resimler/Fotoğraflar

Ayetlerdeki Kelime ve Harf Sayıları

Fetih Suresinin Ayetlerindeki Kelime ve Harf Sayısı[3]
Genel Ayet No Sure No Sure Ayet No Kelime Sayısı Harf Sayısı
4584 48 1 5 19
4585 48 2 15 60
4586 48 3 4 19
4587 48 4 19 90
4588 48 5 19 89
4589 48 6 21 112
4590 48 7 8 38
4591 48 8 5 25
4592 48 9 8 49
4593 48 10 25 104
4594 48 11 37 150
4595 48 12 20 85
4596 48 13 9 42
4597 48 14 14 59
4598 48 15 31 140
4599 48 16 28 123
4600 48 17 27 108
4601 48 18 19 85
4602 48 19 7 37
4603 48 20 18 89
4604 48 21 14 52
4605 48 22 12 50
4606 48 23 12 41
4607 48 24 19 77
4608 48 25 40 178
4609 48 26 28 129
4610 48 27 28 121
4611 48 28 14 60
4612 48 29 54 248
Toplam - 29 560 2.479

İlgili Maddeler/Sayfalar


İlgili Kategoriler

Kaynakça